Pazarlama ve Marka Yönetim Danışmanı Didem Moralıoğlu, Perakende sektöründe marka olabilmek için fikirler üretiyor, marka algısını yeniden yaratıyor. Moralıoğlu, güçlü marka olmanın yollarını ve neden bazı markaların çekim gücünün daha yüksek olduğunu Perakende.org için yazdı.
Güçlü markaların, insanların hayatında anlaşılması zor ve vazgeçilmez bir yeri vardır. Öyle ki, bu markaların piyasaya çıkardığı her ürün ve yaptıkları her faaliyet, hedef kitlesi tarafından yakından takip edilir ve merak uyandırır. Müşterileriyle adeta aile olmuş bu büyük markaların tüketicileri, bu markalara ödedikleri parayı oldukça değer görmeye başlar. Elbette bu bağın altında yatan asıl sebepler, markaların ürünleri ya da reklamlarıyla sınırlı değildir. Bunun altında yatan en büyük sebep bu büyük markaların yarattığı çekim gücüdür.
Bu çekim gücünü yaratana kadar geçen sürede markaların, felsefeleri, değerleri ve kendilerine nasıl bir kimlik yarattıkları, yaradılış hikâyeleri oldukça önem taşımaktadır. Ancak tüm bunlar tam olduğundan kısacası, çekim yasası çarkı doğru bir şekilde hayata geçirildiğinde marka, müşterinin kalbine hitap etmeye ve aralarında bir bağ oluşturmaya başlar. Daha sonrasındaysa, markanın kendini anlattığı bir simgesi, logosu, amblemi ve biçimi çekim yasası çarkını doğru bir işleyişiyle hareket etmesine olanak sağlar. Bu şekilde güçlü markalar oluşur. Bu güçlü markalar, müşterileriyle sadık bir ilişki kurup, onların günlük hayatlarında oldukça önemli bir yer edinirler. Hayatımızda belirgin ve güçlü duruşları olmaları, ne olduklarını ve hikâyelerini yaratıcı bir dille anlatmaları, kendilerini güvenilir kılmalarını sağlar.
Aynı zamanda bu markaların kendilerine özgün dilleri, müşteri kitlesini ortak bir kültür ve paydada buluşturur. İyi yönetilen bu markalar, hedef kitleleri tarafından sahiplenmeleri doğrultusunda güçlerine güç katarak büyürler. Bugün birçok marka, yarattıkları ürünlerin ne kadar iyi olduğunu, muadillerinden ne kadar üstün olduğunu tüketicilere anlatarak tercih edilen marka olmayı amaçlamaktadır. Oysa insanlar karar verirken markanın özelliklerine göre değil, markanın kendilerine karşı yakın olup olmadığına göre karar verirler. Tam da bu noktada hikâye anlatımı devreye girer ve marka ile tüketici arasındaki çizginin tam olarak nerede konumlanacağını bize gösterir.
Markalar sahiplenme olgusuyla güçlenir ve insanlar arasında çekim gücü yaratırlar. Sahiplenme olgusunu oluşturmuş markalar adeta insanlar tarafından korunur, sahip çıkılır ve gözetilir. Bu da günümüzde birçok markanın şu an sahip olmak istediği müşteri sadakati konusunu kendiliğinden oluşturur. Bir markanın rekabet ortamında farklılaşıp rekabet üstü bir konuma gelebilmesi için çekim gücü yasasını doğru bir şekilde yönetmesiyle alakalıdır.